Cuma, Ocak 19, 2007

FOTOĞRAF YARIŞMASI

SİVASIN TARİHİ

Eski adı Sebasteia olan Sivas, Anadolu'nun en eski ve önemli şehirlerinden biridir. Kazı ve araştırmalarda ele geçen buluntular, yörede ilk yerleşim Neolitik Çağ'a (M.Ö. 8000-5500) uzandığının gösterir. M.Ö.2000'lerde değişik yerleşmelere sahne olur. M.Ö. 17. yüzyılda Hitit sınırları içinde yer alıyordu. Geç Hitit devletleri döneminde güney kesimi Tilgarimmu adıyla anılmaya başladı. M.Ö. 7. yüzyılda Kimmer ve İskit isitlalarına uğradı. M.Ö.6. yüzyıl başlarında Medlerin, aynı yüzyılın ortalarında da Perslerin hakimiyetine girdi. M.Ö. 4. yüzylılın ikinci yarısındaki kısa süreli Büyük İskender'in Makedonya yönetiminin ardından Kapadokya' Kırallığı'na bağlandı. M.S.17'de bütün Kapadokya ile birlikte Roma egemenliğine girdi. Bu dönemde kısa sürelerle Partların ve Sesanilerin eline geçti. Bizans döneminde önce Armeniakon Tehması'nın sınırlar içindeydi. 12. yüzyılda Sebesteia Tehması'na bağlandı.


Selçuklu Türkleri Malazgirt Savaşından önce Sivas'a kadar uzandılar ve şehri bir ara ele geçirdiler (1059'a doğru). Fakat yörenin kesin olarak Türk hakimiyetine girmesi Malazgirt Zaferinde kısa bir süre sonre oldu. Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın kumandanlarından Emir Danişment şehri ele geçirdi. Şehir uzun bir süre Danişmentlilerin elinde kaldıktan sonra 1174'te II.Kılıç Arslan tarafından Selçuklu Devleti sınırları içerisine alındı. Selçuklular devrinde Sivas yeniden gelişti. Şehrin surları 1221'e doğru, Sultan Alaattin Keykubat tarafından onartıldı. Kısa bir süre sonra Moğolların saldırıları başladı ve Kösedağ yenilgisinden (1243) sonra Selçuklu topraklarıyla birlikte Moğolların eline geçti. Sivas anıtlarının en önemlileri XIII. yüzyılın ikinci yarısındaki İlhanlılar devrinde yapıldı. Sivas, Kayseri ile birlikte İlhanlıların Anadolu 'ya gönderdikleri valiler taradından merkez olarak kullanıldı. XIV. yüzyılın ilk yarısında Sivas'a gelen İbn-i Batuta, burayı İlhanlıların Anadoluda'ki en büyük şehri olarak tanımlar. İlhanlı valilerinden Alaeddin Eratna Bey, 1345'te bağımsızlığını ilan ederek, önce devletine merkez olarak Sivas'ı seçtiyse de daha sonra Kayseri'ye taşındı. Eratna'nın 1353'de ölümünden sonra Kadı Burhanettin onun yerini aldı, fakat Akkoyunlu beyi Karayülük Osman ile yaptığı bir savaşta öldü (1398). Bunun üzerine Sivaslılar topraklarını Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıd'a teslim ettiler. 1400 yazında Timur Sivas'ı ele geçirdi, şehri savunan askerleri öldürttü, halkı kılıçtan geçirtti, şehri yağmalattı ve surları yıktırttı. Timur istilasından sonra şehir bir süre Kadı Burhaneddin'in damadı Mezid Bey'in elinde kaldı. 1403-1408 arasında tekrar Osmanlı hakimiyetine geçti ve bir eyalet merkezi oldu. XVII. ve XIX. yüzyıllar arasında zaman zaman Anadolu'da meydana gelen ayaklanmalardan zarar gördü. 1649'da şehirden geçen Evliya Çelebi, surların kuşattığı alanda 44 mahalleye bölünmüş 4600 ev bulunduğunu, ayrıca Yukarıkale adını verdiği İçkale ve Paşa kalesindekilerle 6060'ı bulduğunu yazar. XIX. yüzyıl gezginlerinin şehir nüfusu için verdikleri rakamlar genellikle birbirini tutmaz. Bu yüzyılın sonuna doğru nüfusun 30.000-45.000 arasında değiştiği sanılıyor.

XIX. yüzyıl başında bütün Osmanlı topraklarında Islahat Devri başlamıştır. Önce 7 sancak ve 72 kazadan oluşan Sivas, gittikçe daralmış ve önemini kaybetmiştir. Valiliğine bile mirimiranlar atanıyordu.1813'te bu usulden vazgeçilerek yeniden vezir atanmasına başlandı. Bir yıl sonra şehirde büyük bir veba salgını başgöstedi. Eyalet teşkilatı bazı küçük değişikliklerle XIX. yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür. 1863'te tatbike başlanan vilayetler teşkilatı içinde kurulan Sivas vilayeti; Sivas, Amasya, Tokat ve Şebinkarahisar (Karahisar-ı Şarki) sancaklarına ayrıldı. Bu durum Cumhuriyet döneminde sancakların vilayet haline getirilmesine kadar devam etti.




İç Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Kızılırmak Havzasında yer alan Sivas, Türkiye’nin köy sayısı itibariyle birinci, yüzölçümü itibariyle ikinci sırasında yer alır.


* Yüzölçümü : 28.488 Km2

* Nüfusu : 765.481

* 11 Merkezi Nüfusu : 221.512

* Diğer Nüfus : 545.969

* İlçe Sayısı : 16

Cumartesi, Ocak 13, 2007

Gururumuz: Kangal Köpeği



KANGAL ÇOBAN KÖPEĞİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Dünyada emsali görülmemiş bir köpek türü olan Kangal Çoban köpekleri, Türkiye’de ve yabancı devletlerde haklı bir üne sahiptir. Özellikle İngiltere ve Amerika’da bu köpekleri sevenler tarafından dernekler kurulmuş, yarışmalar yapılmıştır. Ne acıdır ki yabancı devletlerin göstermiş oldukları ilgiyi, bizler maalesef son on-on beş yıldır göstermekteyiz. Kangal Çoban Köpekleri çok cesur, gayet hızlı ve çeviktirler. Kadın ve çocuklara karşı gayet muhlis, kötü niyetli kişilere karşı son derece caydırıcı bir silah olan Kangal köpekleri çok zeki, ön sezileri kuvvetli ve sahibine aşırı bağlıdırlar. Sahibi tarafından azarlandığı zaman suçlu bir çocuk gibi başını öne eğer,sahibinin gözlerine mahsun mahsun bakarak af edilmesini bekler. Hislerini yalnız hal, hareket, mimik ve jestlerle değil çıkardıkları çeşitli tonlardaki havlamalarla belli ederler. Kangal Çoban Köpekleri görevlerine çok sadıktırlar Şöyle ki; dağda sürüden ayrılan veya geride kalan koyunun başından günlerce aç ve susuz bekledikleri Kangal çiftçileri tarafından anlatılmaktadır. Kangal Çoban Köpeğine sahip çiftçilerin en büyük gurur kaynağı köpeklerinin kurt boğmalarıdır. Kurt boğan köpeğe sahip olmak onlar için bir ayrıcalık ve övünç kaynağıdır. Yüzyılların ihmaline rağmen ne ırk vasıflarından ne de yüksek ruh yapısından en ufak bir taviz vermemiştir. Kan asaletine çok bağlıdır. Doğuda serbest iken bile başka bir karnivorla çiftleşmesi mümkün değildir. 1975 yılında askeri amaçla eğitime alınmış ve asırlardır bu yönde eğitim gören köpek türlerinden çok daha yetenekli olduğunu kanıtlamıştır.